Hukuk Güncesi

11 Ocak 2016 Tarihinde yazıldı

Bir Yargıtay Kararı Işığında Tretman - Senaryo ve Türk Telif Hukuku

Türk Telif Hukuku’nun merkezinde “Eser” kavramı yer alır. Kural olarak “Sahibinin hususiyetini taşıyan[1] ve kanunda tanımlanmış yaratıcı faaliyet ürünlerine eser denir. Bir eserden ona sadık kalınarak meydana getirilen ve sahibinin hususiyetini taşıyan ikinci esere ise “İşlenme” diyoruz. Bir işlenmenin yeniden işlenmesi veya zincir halinde yeniden işlenmeler de mümkündür.

Film diye andığımız, sinematografik eserler ise birden fazla yaratıcının müşterek faaliyeti ile ortaya çıkan kompleks bir eser türüdür. Sinema eserinin merkezinde “Senaryo” yer alır. Bir senaryo olmaksızın film çekimi imkânsızdır. Bu nedenle de Senaryonun eser sahibi, film eser sahipleri arasında yer alır.

Senaryonun oluşması ciddi ve çoğu zaman uzun bir sürece yayılır. Senaryo yazma faaliyetine başlanılması için öncelikle bir kaba olay örgüsü olması gerekir. Kaba olay örgüsünü içeren metinler sinopsis diye anılır. Bu metinden yola çıkarak hazırlanacak işlenmiş olay örgüsüne -ki bu senaryonun temelini teşkil eder- ise tretman diyoruz. Bazen sinopsis aşaması atlanarak doğrudan tretman aşamasına da geçilebilir. Sinopsis veya tretmansahibinin hususiyetinin” bulunup bulunmasına göre ayrı ayrı eser olarak nitelenebilir veya nitelenmeyebilir. Buna göre Telif Hukuku koruması altına girebilir veya girmeyebilir.[2]

Bir tretmandan senaryo oluşması süreci de zamana yayılır. İlk kaba senaryonun, 100-110 sayfalık film çekimine esas olacak nihai senaryoya dönüşmesi bazen ekip çalışması ile bazen danışmanlardan yararlanılması suretiyle gerçekleşir. Ayrıca senaryoda yer alacak diyaloglar için senarist veya başka kişilerin yardımından yararlanılabilir.

Özetle, bir film çekimine esas olacak nihai senaryonun oluşması sinopsis-tretman-kaba senaryo-senaryo-nihai senaryo sürecinde gerçekleşir. Bu süreç, Telif Hukukuna göre “bir işlenme/yeniden işlenme süreci”dir. Her bir aşama, Telif Hukuku açısından ayrı ayrı değerlendirilir. Tretman, sinopsisin; senaryolar, tretmanın; nihai senaryo ise senaryoların işlenmesi niteliği taşır. Örneğin biraz sonra değineceğimiz Yargıtay kararına[3] konu ihtilafta, ilk senaryodan, nihai senaryoya kadar bir yıllık süre zarfında 11 senaryo çalışması yapılmış; çeşitli aşamalarda ODTÜ bünyesindeki hocalardan ve yurt dışındaki senaristlerden danışmanlık alınmıştır.

Yüksek Mahkeme, sanıyoruz tretman-senaryo konusunda verilen bu ilk kararında hem tretmanın eser niteliğini, hem de senaryonun tretmanın işlenmesi suretiyle oluşturulan işleme eser olduğunu kabul etmiştir. Davada tretman ve senaryonun sahiplerinin farklı kişiler olduğunu gözeterek, her iki yaratıcı açısından da eser-işleme eser sahipliğinden doğan farklı hakların söz konusu olabileceğine karar vermiştir.

Hatırlatmak isteriz, henüz sinematografik eserin yalnızca bir unsurunu; “senaryo”yu ve oluşumunu değerlendirdik. Oysa Türk Telif Hukukuna göre bir filmin eser sahipleri, “Senarist, diyalog yazarı, özgün müzik bestecisi ve yönetmen”dir. Bir diğer deyişle yönetmen “filmden bağımsız olarak eser niteliği taşıyan” senaryoyu temel alarak onu özgün film müziği veya başka müzik eserleriyle bütünleştirerek aslında ikinci, hatta üçüncü aşamada yeni bir işleme faaliyete yapmaktadır. Özetle film, senaryo ve özgün müzik eserine göre “işleme bir eser”dir. Film, tretmana göre ise yeniden işlenmedir.

Böylesine girift eser-işlenme-yeniden işlenme sürecinde; doğaldır ki, her aşamada yapılacak telif sözleşmeleri önem kazanmaktadır. Bu sözleşmelerin, tarafların haklarını güvence altına alan ve Türk Telif Hukuku’na göre geçerli şekilde yapılmaması halinde; yazımıza konu davada olduğu gibi yıllarca sürecek ihtilafların çıkması kaçınılmazdır. Ayrıca sözleşmelerin titizlikle yapılmaması halinde; bu süreçte yer alan eser sahiplerinin birisinin borca batması, iflas etmesi halinde onun tüm mal varlığı ve hakları hacze konu olacağından, başta yapımcı olmak üzere diğer eser hak sahiplerinin ciddi risklerle karşılaşması da söz konusu olacaktır.

Av. Haluk İnanıcı



[1] Sahibinin hususiyetini taşıması tanımını;  ortada bağımsız bir çalışma ürünü olması ve bu ürünün sahibinin yaratıcı gücünü yansıtması, onun özelliğini taşıması gerektiği şeklinde anlayabiliriz. Eserin sahibinin yaratıcı gücünü yansıtması ibaresi de, daha önce hiç duyulmamış orijinalite anlamına gelmez, bu kadar dar/sert yorumlanmaz. Yaratıcı faaliyet sonunda var olandan başka bir şeyin meydana getirilmesi yeterlidir. Bu başkalık, içerikte veya şekilde de olabilir.

[2] Bir sinopsis veya tretman sahibinin hususiyetini taşımıyorsa, eser sayılmayacak bu nedenle Türk Telif Hukuku korumasından yararlanamayacaktır. Ancak, bu durumda hak sahibi hukukun verdiği diğer haklardan yararlanabilecektir.

[3] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 22.10.2012 tarih, 2012/11945 E. ve 2012/16772K. sayılı yayınlanmamış kararı.

 
 

Diğer Yazılar

 
 
Copyright © İnanıcı - Tekcan Avukatlık Bürosu Uyarı
Mahmut Yesari Sok. No:47 Koşuyolu 34718 Kadıköy/İSTANBUL - Tel : 0 216 340 82 15 - Fax : 0 216 340 82 20
 
 

Copyright © İnanıcı - Tekcan Avukatlık Bürosu

Mahmut Yesari Sok. No:47 Koşuyolu 34718 Kadıköy/İSTANBUL - Tel : 0 216 340 82 15 - Fax : 0 216 340 82 20