Hukuk Güncesi

02 Nisan 2022 Tarihinde yazıldı

Sanal Gerçeklik Sözleşmelerine Yolculuk

Token, NFT, Metaverse Sözleşmesi; Değinmeler

Avukatlığı Severek Yapmak!

Avukatlık mesleği meşakkatli bir meslektir. Bir yandan yaptığınız işin değerinin müvekkiliniz tarafından anlaşılması sorunu vardır. Bu yapılan hukuki yardımın davayı kazanmak veya kaybetmekle ölçülmemesi gereken; hakkın layıkıyla savunulmasıyla ilgili bir anlama sorunudur. İkincisi muhatabınızın, onun avukatının hukuk anlayışıyla yakın alakası vardır. Örneğin bir fikri mülkiyet sözleşmesi yapılırken, taraf avukatlarının fikri mülkiyet konusunda bilgili, hakkaniyetli davranması, her iki tarafın haklarını teslim ederek karşı tarafa taleplerini bu çerçevede yöneltmesi işi çok kolaylaştırır. Aksi davranış işleri yağlı güreşe çevirir. Üstelik bir de fikri mülkiyet konusunda yeterli tecrübe bulunmuyorsa, sözleşme görüşmesi bir anda cehenneme dönebilir. Davalarda da aynı kural geçerli. Bu gerilimli ortama ilaveten bir de sevmediği bir işi yapıyorsa, süreç avukata zulüm gibi gözükür.   

Dijital Taş Devri: Yazılımın Kişisel Bilgisayarlara, Telif Hukukuna Girişi  

30 yılı aşkın süredir sevdiği işi, fikri mülkiyet avukatlığı yapan klasik bir avukat olarak kendimi şanslı addederim. Bana bu imkanı ağırlıklı olarak, küçük bir el kitapçığı büyüklüğündeki Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu verdi.

Türkiye’de İlk kişisel bilgisayarlar 1987-8 yılında siyah ekran ve Intel 8087/8088 işlemcilerle piyasaya girdi. Mavi ekranlı IBM PS2 hemen arkadan 80286’lı işlemcilerle yaygınlaştı. Aynı yıl büromuzda kullanmaya başladığımız, DOS işletim sistemli IBM PS2 ve diğer kişisel bilgisayarları o zamanlar çok büyük bir imkan sunan Novell ağ programları ile birbirine bağlamıştık.  Örneğin tüm avukat arkadaşlarım tüm fişlerini aynı anda muhasebe programına girmeye başladılar. Korkumuzdan kartoteks sistemini de uzun bir süre muhafaza ettik! Bu teknik gelişmeler olurken 90’lı yıllarda bilgisayar programları henüz mevzuata girmemişti.  Yazılım-bilişim alanındaki mesleki serüvenim önce mevcut ceza kanunu hükümleri, ardında uygulamaya o yıllarda başlayan bankamatiklerle ilgili olarak Türk Ceza Kanunu 525. maddesine ilave edilen bilişim suçlarıyla başladı. O dönem aldığım savcılık ve mahkeme kararları türünün ilk örnekleri arasında yer aldı ve yıllarca meslektaşlarım tarafından kullanıldı. Ömrüm telif sözleşmeleri ve davaları arasında geçti desem yanlış olmaz. İlk detaylı yazılım, sinema, müzik, neşir sözleşmelerini hazırlarken önümde, yabancı sözleşmeler dışında detaylı örnekler de yoktu. Çipin (yonga) bulunmasıyla yeni doğmaya başlayan Dijital Çağ hukukunun gelişmesi ve yerelleşmesi gözümün önünde adım adım hafızama kaydolarak ilerledi.

Telif sözleşmesine değinmişken bir üstadı anmam gerekiyor: Avukat Özdemir Arkan. Şahsen tanıma mutluluğuna da eriştiğim, bir iki davamda bilirkişilik yapan, benden önceki kuşağın duayen telif avukatı… Bu kanımın olgunlaşması tesadüfen önüme gelen bir sözleşmenin onun elinden çıktığını öğrenmemle gerçekleşmişti. Bir müzik telif sözleşmesi incelemem için önümde duruyordu. O güne kadar görmediğim biçimde, tıpkı Fransız telif sözleşmeleri gibi ince detaylar içermesi, hakkın devri konusunda hiçbir açık kapı bırakmaması ama en önemlisi “bir avukata ait özel bir sözleşme mimarisi içermesi onu önemli kılıyordu. Elbette telif hakkı meslektaşıma ait bu sözleşmeyi kısmen bile kullanmadım. Ama kendi sözleşme mimarimi oluştururken bana çok katkısı olduğunu ifade etmeliyim. Özdemir Arkan aynı zamanda, elliye yakın şarkı sözü sahibi ve birçok konuda inceleme ve deneme yazıları bulunan bir yazar ve çok yönlü bir insandı. Bu eserlerinde Özdemir Kaptan adını kullanmıştır. Onun “Beyoğlu” isimli kitabı[1]ve sonundaki “Beyoğlu Argosu” bölümü her İstanbullunun okuması gereken bir metin. Telif sözleşme kültürüme büyük katkısı olan bir diğer avukat Dr. Gürsel Üstün’den de başka bir yazımda bahsedeyim.

Hakime Şifre Kırmayı Anlatmak

Yaklaşık 30 yıl önce şifresinin kırılması suretiyle kopyalanan bir yazılım için açılan ceza davasının ilk duruşmasında; hakim, “Şifreyi neyle kırmışlar? Çekiçle mi?” diye sormuştu bana… Bir senaryo telif davasında, hakime hanımın, duruşmada kapıyı kapattırarak, diğer taraf avukatından çekinmeden, “Avukat bey bana lütfen synopsis, tretman ve senaryo arasındaki farkları anlatır mısınız?” şeklinde bir sorusuyla karşılaşmıştım. 45 dakika sürmüştü duruşma. Bir defasında, o günlerde telif suçlarına bakan basın savcısı değerli Nurten Hanım’a yarım saatte Paralel İthalat/Hakların Tüketilmesi ile ilgili Gümrük Birliği Anlaşması ekini, dünyadaki uygulamaları anlatarak yine bu konudaki ilk gerekçeli “takipsizlik kararı”nı almıştım. O günlerde avukat olarak savcı ve hakimlerle hukuk temelinde görüşebiliyor, tartışabiliyorduk… Yabancı müvekkilim için yaptığım bir başka suç duyurusunda, müvekkilimin Türk olmamasını gerekçe gösteren savcı, müştekinin yabancı uyruklu olduğunu ifade ederek kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermişti.  Bakırköy savcısı, kendisine yönelttiğim, “İyi de savcı bey adliye kapısının önünden geçerken cebinden parası çalınan yabancı uyruklu kişinin şikayetinde de aynı kararı mı vereceksiniz?” şeklindeki sorumla karşılaşınca anlamıştı yanlış karar verdiğini, biraz da yüzü kızararak… Bu karara en yakın ağır ceza mahkemesine yaptığım itiraz üzerine; beni genç halime rağmen önünü ilikleyerek karşılayan ve “elaleme rezil olmayalım”, “diplomatik skandal çıkmasın” diye bu garabet kararı kaldırmak için özel çaba gösteren, ağır ceza reisi ile bizzat görüşerek kararı kaldıran zarif Eyüp ilçe başsavcısından bu günlere, sanal gerçeklik dünyasına geliş hukukçular için kolay olmadı. Yazıyı yazarken aklıma gelen bu maddi olguları biraz da genç meslektaşlarım için aktarıyorum.

Yazılımların kişisel bilgisayara girmesinin ardından DOS, IBM os, Windows, Unix vb. işletim sistemleri; uygulama programları ve kurumsal kaynak yazılımları, ERP alanlarındaki dev gelişmeler, nihayet e-işlem alanında dev sıçrayış geldi. Tüm bu gelişmeler yazılım alanında karmaşık, lisans, sipariş, işbirliği, dağıtım vb birçok yeni sözleşme tipleri doğurdu. Öte yandan oyun, video, animasyon, üç boyutlu tasarım ve hareketli görüntü teknolojilerinin gelişmesi ile temelini fikri ve sınai mülkiyet haklarının oluşturduğu, eğlence dünyasına özgü sözleşme ihtiyaçları ortaya çıktı. Mahkemeler bu konulardaki ihtilaflarla doldu taştı. 

Onca deneyden sonra Akıllı Algoritma, token, NFT, metaverse sözleşmeleriyle haşır neşir olduğum bu günlerde, bu sözleşmelerle ilgili olarak önümüzdeki dönem çıkacak davaları düşünüyorum ve gülümsüyorum haliyle.

Eserin Dijital Sureti

Telif hukuk alanındaki ilk önemli değerlerdirmelerden biri, 90’lı yılların başında AB Bilgisayar Programları Direktifi hazırlanırken WIPO ve çeşitli kuruluşlarca yürütülen çalışmalarda, “eser”in dijital suretini tanımlanmaya çalışılırken belirmişti. Buradaki ilk soru, bir eserin örneğin bir resmin dijital sureti/sayısallaştırılmış halinin telif hukukuna göre bir “işleme” olup olmadığı sorusuydu. Bir diğer deyişle resmin dijital suretinin, resimden ayrı bir işleme eser sayılıp sayılmayacağı meselesiydi. Neticede, bir eserin dijital suretinin işleme sınıfına girmemesi üzerinde mutabakat sağlandı. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’muza da bu şekilde iktibas edildi. Bu durumda bir eserin dijital sureti, o eserin çoğaltılması anlamında, onun dijital ifadesi olarak anlaşılıyordu. Tıpkı mimari bir projeden ev yapıldığında; evin, eser niteliğindeki projenin çoğaltılması olarak kabulü gibi…

Dijital Çağ’ın içinde bulunduğumuz aşamasında, metaverse[2] tüm bu telif ürünlerinin dijital teknolojilerle bütünleşerek farklı dijital ortamlarda bir araya getirilmesi, işlenmesi anlamına da geliyor.

Akıllı Algoritmadan Metaverse’e

Akıllı algoritma-yapay zeka dünyası, artırılmış gerçeklik, sanal gerçeklik teknolojileri inanılmaz hızla gelişiyor. Hukuk da her zamanki gibi bir yandan bu gelişmeleri anlamaya bir yandan da ihtiyaç duyulan sözleşmeleri karşılamaya çalışmaktadır.  Token, NFT ve metaverse adıyla  ifade ettiğimiz sanal gerçeklik dünyasında işler, yukarıda değindiğim dijital ifade mefhumundan biraz daha karışık…

Akıllı algoritma, Token, NFT sözleşmeleri derken bu kez de kendimi bir metaverse sözleşmesi yaparken buldum. Neredeyse telif hukukunun tüm hukuki müesseselerini düşünmek gerekiyor. Ayrıca görev aldığım onlarca telif, bilişim davası pratiğinden de beslenerek ve ileride çıkabilecek tüm ihtilafları düşünerek sözleşme hazırlamak sevdiğim işi yapmanın yanında ilave bir keyif de veriyor. Bu konuda geçmiş deneyimimin büyük yararını görsem de zaman zaman beynimin zorlandığını hissediyorum.

Sadece çalışırken düşündüğüm, anlamaya çalıştığım bir iki hususu aktaracağım. Yukarıda belirttiğim bir eserin dijital ifadesi, diyelim bir token içindeki sayısal ifadesi bir işlenme değil. Token’ı blok zincire bağlarken veya NFT’ye geçerken konu karışıyor. NFT’de yaratıcı bir çalışmayı dağıtık kayıt defter teknolojisiyle blokzincir üzerinde kaydediyoruz. Ama kaydederken aynı zamanda o NFT için çoklu bir platforma kaydedilmiş tek bir yazılım oluşturmuş oluyoruz. Bu durumda karmaşık bir yapı beliriyor ve eserin dijital ifadesi kavramı aşılıyor. Bir metaverse sözleşmesi hazırlarken konu karmaşık düzeyinden çok karmaşığa kadar yükselebiliyor.  Örneğin bir eserle ilgili metaverse haklarının devri farklı bir sözleşme yapısı, bir platform veya platform unsuru geliştirme sözleşmesi hazırlarken farklı bir sözleşme yapısı, mimarisi gerekiyor. Sanal gerçeklik platformunu ya da bir kısmını başka bir yükleniciye yaptırıyorsanız, o da alt yüklenici kullanıyorsa;  o zaman telif hukukunun bir başka önemli müessesesi olan sipariş halinde hakların niteliği, sahipliği, hak devri gibi sorunların titizlikle düzenlenmesi gerekiyor. Yüklenici veya alt yüklenici freelance kişilerden de yararlanılıyorsa bir zorluk katmanı daha ekleniyor.

Tokenlar veya metaverse uygulamaları eser sahibi birden fazla olan örneğin, film, animasyon, müzik, tasarım, görsel nitelikteki içerikleri barındırabilir. O zaman her bir eserle ilgili özel telif sözleşmeleri yapmak gerekiyor. Tabii,  sanal âlem sözleşmeleri sadece “eser niteliğindeki” ürünlerle de sınırlı değil. Eser niteliği olmayan bir ürünün Token’ı yapılacaksa veya hakları devralınacaksa o zaman sözleşme yapısında değişiklik gerekecek. Bunların yanında bir de “Akıllı (smart) Sözleşme” meselesi var. Evet, henüz yolun başındayız.

Av. Haluk İnanıcı



[1] Özdemir (Kaptan) Arkan, Beyoğlu, İletişim Yayınları, 1989.

[2] Küçük harfli olarak metaverse kelimesini, marka olanından ayırt ederek; tıpkı selpak kelimesinin kağıt mendil yerine geçmesi gibi, sanal gerçeklik alanı, uygulama alanı olarak kullanıyorum. Bu anlamda gelecekte sonsuz sayıda metaverse uygulamaları ile karşılaşacağız.  

 
 

Diğer Yazılar

 
 
Copyright © İnanıcı - Tekcan Avukatlık Bürosu Uyarı
Mahmut Yesari Sok. No:47 Koşuyolu 34718 Kadıköy/İSTANBUL - Tel : 0 216 340 82 15 - Fax : 0 216 340 82 20
 
 

Copyright © İnanıcı - Tekcan Avukatlık Bürosu

Mahmut Yesari Sok. No:47 Koşuyolu 34718 Kadıköy/İSTANBUL - Tel : 0 216 340 82 15 - Fax : 0 216 340 82 20